CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNDE HASAT ZAMANI
Bu başlığı okuduğunuzda, size geçirmek istediği anlam itibariyle şüpheye düşmüş olabilirsiniz. Az sonra okuyacağınız, kendi deneyimime dayanarak anlattığım kahramanları da ana fikri de “gerçek” hikayede, bu yazının başlığı gibi kafa karıştırıcılığı ile rahatsız eden bir durum var.
“Dünya Liderleri 2015 yılında, 2030'a kadar 3 önemli işi başarmak için 17 Küresel Amaç üzerinde uzlaştı: Aşırı yoksulluğu sona erdirmek, eşitsizlik ve adaletsizlik ile mücadele ve iklim değişikliğini düzeltmek. Bütün ülkelerde ve tüm insanlar adına, sürdürülebilir kalkınma için “Küresel Amaçlar” bu taahhütleri gerçekleştirebilir. Bunların gerçekleşebilmesinin yolu ise herkesin bu hedefleri bilmesinden geçiyor. #HareketeGeç hashtag’inin cümlelerini 2017 yılında ilk okuduğumda çok heyecanlanmış ve hemen etrafımla paylaşmaya başlamıştım. Ancak Türk insanının artık klasikleşmiş “yeni olana direnç” felsefesi, burada da kendini göstermiş ve beni hayal kırıklığına uğratmıştır.
Fakat ben de her zaman olduğu gibi yılmadım. Çünkü koskoca Birleşmiş Milletler böyle bir programa başladıysa eğer, bu önemli ve ciddi bir konuydu. Üstelik bu 17 küresel amaca baktığımızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş Türkiye ve dünyaya yönelik amaçlarıyla da birebir örtüşüyordu. O yüzden ben de, bu hedefleri kendi hayatıma ve işime entegre etmeye yönelik çalışmalara başladım.
Öncelikle “bireysel olarak ne yapabilirim?” fikrine odaklandım. Sorumlu üretim ve tüketim, sağlık ve kaliteli yaşam üzerine kafa yormaya başladım. Üretirken de tüketirken de farkındalıkla hareket etmeye dikkat ettim ve hala daha ediyorum. Gereksiz yapılan alışverişin sadece ekonomik değil, çevresel etkilerini de hesaba katmayı öğrendim. Ayrıca plastik kullanımı, gereksiz enerji tüketimi, iklim değişikliğine karşı sorumlu davranma, kaynakları verimli kullanma gibi konularda da daha hassas davranmaya gayret ediyorum.
Yaptığım işte birlikte çalıştığım insanların koşullarını iyileştirmeye, kazandıklarımı daha çok paylaşmaya niyet ettim ve bu yönde çalışmalarım sürüyor. Sağlık ve kaliteli yaşam konusunda da hem kendimi hem de çevremdekileri olumlu yönde motive ediyorum. Zaten küresel salgın sağlığın önemini hepimize çok net bir şekilde gösterdi. Bağlı olduğum sivil toplum kuruluşları aracılığıyla dezavantajlı gruplardaki bireylere elimden geldiğince destek olmaya devam ediyorum.
ARI KOVANINA NASIL ÇOMAK SOKTUM?
Kendi açımdan bakınca her şey gayet yolunda gibi görünse de tablo bu kadar pembe değil. Size bir örnekle eşitsizliklerin azaltılması amacı üzerinden yaşadığım deneyimi anlatmak isterim. Tarım ekonomisinde kuramsal olarak erkek işgücü 1, kadın işgücü 0.75 olarak hesaplanır. Bunun en temel sebebi, tarımın fiziksel güç gerektiren bir sektör olması. Ancak sosyolojik tarafları da olduğunu hissettiren durumlar da var elbette. İçinde aktif olarak çalıştığım zeytincilik sektöründe de sezonluk işçilerde durum farklı değil ne yazık ki. Kadınlar ile erkekler arasında fark eski yıllarda daha düşük iken bu yıl ilginç bir şekilde erkek işgücü 1, kadın işgücü 0,67 oldu. Yani kadınlar görece daha düşük ücret almaya başladı. Bu durum içime sinmedi ve yevmiyelerin az olmasından kaynaklanan eşitsizliği kadınlara kendimce bir hediye vererek telafi etmeye çalıştım. Ne oldu dersiniz? Erkekler neden kendilerine böyle bir şey verilmedi diye şikayet ettiler. Eşitsizliği azaltalım derken, kendimi arı kovanına çomak sokmuş gibi hissettim.
Klasik işverenler, bir günde daha çok ürün toplansın diye erkek çalışan sayısının daha çok olmasını beklerler ancak şöyle de bir gerçek vardır ki toplayıcılar, tenteciler yani etrafı düzenleyenler de kadınlardır. İnsanlar cinsiyetten bağımsız olarak eşittir. Mustafa Kemal Atatürk “Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” demişkenkadınların emeğinin görmezden gelinmesine gerçekten gönlüm razı olmuyor.
Atatürk, "Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur." sözleriyle de aslında 21. yüzyılda ve hatta cumhuriyetin 100. yılında neden hak ettiğimiz yerde olmadığımızı çok güzel ifade ediyor. 10 Kasım geldiğinde herkes “Atam izindeyiz” diyor ama uygulamada izini takip edenleri görmekte zorlanıyorum…
Etrafımda konuştuğum işverenlerin çoğu bu sistemin eskiden beri böyle olduğunu ve değişmeyeceğini söylese de, ben kadınların da erkeklerle birlikte yürüdüğü, çalıştığı, eşit haklara sahip olduğu günleri göreceğim umudunu taşıyorum. O nedenle de bir kadın girişimci olarak çalışmayı, üretmeyi sürdürüyorum. Çünkü biliyorum, bir gün devir değişecek.
Dr. Dilşen Oktay Ertem